Haberli Köyü’nde
tanıştığım Gebro ve Corç Tok kardeşlerle birlikte yola koyulup biraz sonra
Öğündük Köyü sapağına varıyoruz. Tabelayı görünce “Midın da nesi?” demişim.
Gebro güldü. “Defalarca söyledik yetkililere Midin diye ama değiştirmediler,
doğrusunun yazılması lazım, Midın olur mu hiç?” dedi.
Öğündük (Midin /
Midun) köyü Haberli’ye göre çok daha büyük. Köyün etrafına geniş tarla ve
bağlar yayılmış. Toprak yapısı bana sanki Turabdin bölgesinin diğer
taraflarından daha elverişli gibi geldi.
Bu köy de Haberli
gibi yalnızca Süryanilerin yaşadığı bir köy ve 50-55 ailesi ve 300 kişiye
yaklaşan nüfusuyla Turabdin’in en büyük Hıristiyan köylerinden biri.
Suruçlu Mor Yakup adına yapılmış kilisede Gebro ve Corç Tok’un babaları papaz Melke Tok’un mezarının önünde fotoğraflarını çektim.
Suruçlu Mor Yakup adına yapılmış kilisede Gebro ve Corç Tok’un babaları papaz Melke Tok’un mezarının önünde fotoğraflarını çektim.
Mor Yakup
Kilisesi’nin bugünkü görünümünün, çeşitli saldırılar sonrası gerçekleştirilen
yenileme evreleri sonucu olduğunu biliyoruz.
Kilisede tadilat
çalışmaları sürüyordu ben gittiğimde.
Melfono (öğretmen)
Favlus’la biraz sohbet ettik.
Daha sonra Gebro
ve Corç babalarının kilisedeki bir fotoğrafını aldılar ve birlikte papaz
Şemun’un evine gittik. Orada bizi büyük bir dostluk ve sevgiyle karşıladılar.
Avluda çay, kahve ve çeşitli ikramlar eşliğinde uzun uzun sohbet ettik. Yurt
dışından gelenler vardı, misafirler hiç eksik olmadı. Beş dakika geçmiyordu ki,
köyden biri girmesin avluya. Papaz Şemun’un karısı bana kilise takvimi hediye
etti. İsviçre’de yaşayan akrabalarıyla da Almanca sohbet epey koyulaştı.
Fotoğraflar çekildi.
Artık herkes için
gitme zamanıydı. Gebro ve Corç köyde kalacaklardı ama işleri vardı. Ben de yola
devam etmeliydim. Daha İdil’e uğrayacak ve Cizre’ye gidecektim. Papaz Şemun
bize arabaya kadar eşlik etti ve o kısacık yolda da rastladığımız insanlarla
kısa ama harika sohbetler ettik.
En sonunda herkesle vedalaşıp yola koyuldum. Yolda göçerlerin
sürülerinin karşıdan karşıya geçmelerini seyretmek çok büyük bir keyifti. Hele
üzerinde son moda bir blue jean olan çobanı ağzım açık vaziyette seyredişime
kendim de güldüm sonradan. Neden şaşırmıştım ki?
Aslında Turabdin
bölgesinin dışında kalan ve eski adının önceleri Dicle kıyısındaki Cizre için
kullanılan Beth Zabday olduğu sanılan Azak (İdil), Midin’in doğusunda, anayol
üzerinde. Eskiden Mardin’e bağlıydı, şimdi ise Şırnak’a.
Oldukça büyümüş ve
çok çarpık bir şekilde gelişme gösteriyor ne yazık ki, her yerde olduğu gibi
burası da. Eski bir Hıristiyan yerleşimi olan İdil’de (kilisedekiler dışında)
başka Hıristiyan var mı bilmiyorum.
Günümüze
gelebilmiş olan Meryemana Kilisesi’nin kapısını defalarca boşuna çaldım.
Nedense kimse yoktu. Üstelik henüz öğlen olmamıştı ve kapıdaki tabelaya göre
ziyaret saatiydi. Papaz Gabriel Keçe’yi görürüm, iki sohbet ederiz diye boşuna
umutlanmışım. Sokağın bir ucunda oynayan çocukların yanına gittim ve sordum,
onlar da şaşırdılar, kilisede birileri vardır dediler ve ben de geri dönüp
defalarca çaldım yine kapıyı, açan olmadı. Kilisenin arka tarafına dolanıp
içeri baktım, hiç hayat belirtisi yoktu. Belli ki, bir yerlere gitmişti papaz
ve başka her kim varsa ve ben şansıma küsüp Cizre’ye gitmeliydim.
Arabaya binmek
için geri döndüğümde bir süre biraz önce konuştuğum çocukların oyun oynayışlarını izleyip, “İdil’de çocuk olmak” dedim içimden.
Gülümsedim. Neleri yitirdiğimizi düşündüm...
Arabaya binip anayola
çıktım Cizre’ye doğru...
Gülümsedim. Neleri yitirdiğimizi düşündüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder